Bir sunum, anlatım ve öğretim görevi üstlendiğinizde başarmak istediğiniz şey bildiklerinizi sizi dinleyenlere hızlıca aktarabilmektedir. Bunu yapmanın en kolay kolu da sizi dinleyenlerin tüm dikkatlerini size vermesiyle mümkün olur. Bilim insanları dinleyici dikkatini çekmek için yaptığı araştırmada hikayeleştirilerek yapılan anlatımların anlatıcı ile dinleyici arasında paralel bir etkileşim yarattığını keşfetmiştir.
Princeton’da psikoloji yardımcı profesörü Uri Hasson, Princeton Sinirbilimi Enstitüsü için deney yapıyor. Hasson’ın deneyleri, özneleri fMRI makinelerine bağlıyken film izlemek ya da hikâye dinlemek gibi etkinlikler içerir. Hasson beynin kompleks bilgileri nasıl işlemden geçirdiğini öğrenmek ister. Hasson ve meslektaşları, kişisel hikâyelerin hem hikâye anlatanın hem de dinleyenin beyinlerinin eşzamanlanmasına sebep olduğunu keşfettiler. Eşzamanlanma benim deyimim; Hasson buna “beyinden beyne eşleşme” der.
Hasson ve meslektaşları, bir konuşmacının prova edilmemiş hikâyeler anlatırken beyin aktivitesini kaydetti. Sonra, hikâyeyi dinleyen kişinin beyin aktivitesini değerlendirdiler ve kavramayı ölçmek için dinleyiciden ayrıntılı bir anket doldurmasını istediler. Sonuçlar sinirbilimi alanında türünün ilk örneklerindendir. Araştırmacılar, konuşmacının ve dinleyicinin beyinlerinin “ortak, zamansal olarak eşleşmiş tepki kalıpları sergilediğini” buldular. Basitçe ifade etmek gerekirse, “Dinleyicinin beyin tepkileri konuşmacının beyin tepkilerini aynalıyordu.” Konuşmacıyla dinleyici arasında gerçekten bir beyin birleşmesi oluyordu.
Hasson konuşmacı olarak bir lisansüstü öğrencisini seçti. Lauren Silbert, mezuniyet balosuna gitmesi hakkında kişisel bir hikâye anlattı.
Araştırmacılar, onun ve dinleyen 11 öğrencinin beyinlerini taradılar. Herkesin beyninin aynı kısmı “etkinleşme” gösterdi, yani konuşmayı yapan kişiyle dinlemeyi yapan kişi arasında derin bir bağlantı vardı. Ayrıca, odadaki herkesin –bütün dinleyenlerin– benzer bir tepki deneyimlediğini ileri sürdü! “Eşleşme”, dinleyicilere bilmedikleri bir dil olan Rusça bir hikâye anlatılınca olmadı.
“Kadın İngilizce konuşunca gönüllüler hikâyesini anladı ve beyinleri senkronize oldu. Konuşmacının, beyinde duygudan sorumlu bölge olan insulasında aktivite olunca dinleyicilerde de oluyordu. Konuşmacının ön korteksi aydınlanınca onların da aydınlanıyordu. Sadece bir hikâye anlatmakla kadın, dinleyicilerin beyinlerine fikirler, düşünceler ve duygular işleyebiliyordu,” diye açıklar Hasson.
Araştırmacılar, hikâyeler duyduğumuzda beyinlerimizin daha aktif olduğunu keşfetmiştir. Madde işaretleriyle dolu çok sözcüklü bir PowerPoint slaytı, beynin, sözcükleri anlama dönüştürdüğümüz dil işleme merkezini aktive eder. Hikâyeler daha fazlasını yapar, bütün beyni kullanıp dil, duyusal, görsel ve motor alanlarını harekete geçirir.
Hasson’ın bulgularının davranışa etki etmek amacıyla sunum yapan herkes için büyük önemi vardır. Eğer hikâyeler beyinden beyne “eşleşmeyi” tetikliyorsa, o zaman savınıza insan kazanmanın çözümünün bir kısmı daha çok hikâye anlatmaktır.